Alt başlığı Ak Parti ve Bürokrasi dizisinin dördüncü metni olarak not ediyorum. Bürokrasinin devletin bekasına benzemesine yönelik bütün çabaları yer tutmuş; sonunda emekli olacak bürokratlar dahi, bekaymışçasına davranmışlardır. İşlerini binlerce defa uyguladıkları yasa, alt yasalara göre, gözü kapalı yürütmeleri; bulundukları alanları, onların “av sahalarına” dönüştürmüştür.”Taş yerinde ağırdır” sözü önce devletin sonra bürokratın “hakkıdır”.
Bürokrat benzeşir, STK başkanları benzeşmez mi hiç?!
Orta çağı düşünün; su, elektrik, yol, hukuk, adalet...yok; olan da silahlı şahısların elinde. Kümelenmiş insancıkların, en güçlü klanın yanında olması "şans"; açıkta kalanların vah haline!. Güçsüz klanda olanlar ise göreceli; bugünkü Suriyeli göçmenlerin, diğer üçüncü dünyalı yerleşiklerin halsizliği ölçüsünde.
Başlarda kral adildir (iyi niyetle başlayalım!); yanlarına topladığı derebeylerle iş bölümü yapmış; “karınca kararınca”, vicdanı ve algısı kadar ülkesinde adaleti sağlamakta. Daha sonra gelen yeniler, yaşanılan zorlukları anmanın ötesinde yaşamamışlarsa rahatlık “derdi” sökün ederek, keser işlemesi, halkı yontmalar başlar.
Devletlerde yönetim sistemi, iç savaşlarla halka doğru evirilmiş, en sonunda temsil sistemiyle, “halkın” olmuştur!.Ne yazık ki gerçek böyle değil! Nüfusun artması, kurumların, işlerin, ihtiyaçların çoğalması derken; önceden net olan sorun ve hedefler görülmez olmuş; işin içine giren “yüzücüler”; işin, akıntının ve debisinin çokluğu sebebiyle sürüklenip boğulmuştur. Boğulan, insanlığın niyet ve hedefleridir.
Derken, modern toplumda sivil örgütlenme devlet aygıtını kontrol ve hegemon edebilecek paylaşım tahtına oturur; her sosyal derdin “aspirin”i bulunmuştur! Odalar Birliği, Borsalar Birliği, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Sendikalar…Aynıyla devleti taklit ederek bu günlere geldiler. Halkın devlet yönetimine gönderdiği temsilcileri; adalet, vicdan, amaç hedeflerini küçük çizik ölçüsünde gerçekleştirebilmiştir. En iyisi dahi, bu derin, amansız, girdaplı, çalkantılı nehirde tutunamamış; vefakar temsilcilerin, halkın sorunlarını çözdükleri her katmanda, teslimiyetin tuzağına yaklaşmışlardır. Sebep mi basit; bütüncül yöntemle, partikül yöntemlerin uyumsuzluğu. Bütünün ufkuna şimdilik peyk teleskoplarla bakıyoruz; ama bütünsel doktrinlerden vaz geçmiyoruz!?
Sosyal düzenler, içindeki kesimlerin yoğunluğuna göre ayrışır. Üstte çıkan “yüksüzler, dipteki “yüklüler”; yüzenler, boğulanlar; diptekiler organizma olduğundan, “istiridye ve inciye” dönüşerek, üstekilerin eğlenceleri, gıdaları, süsleri olarak yüzeye çıkabilirler.
Sivil Toplum Örgütlerinde ortaçağ dükkalıklarına benzer yapılanmalar artık oturmuş durumdadır. STK larda üyeler, öncelikle tanıdıklarına yöneliyorlar; böylece güçlüye daha yakın olma amacı güdülüyor. Gen’nin bencilliği “sahibini” kendine dönüştürmeyi bırakamıyor! Genlerden oluşan bedenimizin “sahibi”, biz miyiz yoksa milyonlarca genimiz mi? Onlara benzemeyenimiz “çok az”(*).
Sivil Toplum Örgütlerinde başkanların süresi uzundur; en yenisi yirmi yıllık başkandır. Biliyoruz, otuz, kırk yıl başkanlık yapanlar var. Tecrübe putu ne günlere duruyor?!
İnsanlar meslek örgütlerinde, yıllarca çalışma mücadele rekabet koşullarının baskısıyla silinirken; büyük örgütlerin “seçilenleri” güçlenmeyi sürdürüyorlar. İleride onlar da kendilerinden, kendileri gibi olanları yerlerine bırakıyorlar.
Devlet aygıtı, halkın kendi adına yönetimi yürütmesi için seçerek gönderdiği temsilciler; yerinde hizmet verebilmeleri için “vatandaş” denilerek taltif edilen bireylere ulaşması çok zor mudur? Vatandaşa, asla geri dönüş vefasının oluşması, sürmesi için gerçekten meslek örgütlerine, sivil toplum örgütlerine ihtiyaç var mıdır?!
Devletin binlerce memuru, amirinin yasal ödevlerine; onca seçilmiş temsilcinin maaşa, güvenceye bağlanmış hizmet, çözüm vaatlerine rağmen; bireylerin sorunlarını baskı grubu olarak Sivil Toplum Örgütleri mi çözecek?! Bunu beklemek safdillik değil mi?
Bitirmeden, Az önce ntv haberinde işittim; İspanya caviz’de idarecinin karşısında odası olan bayan bir devlet memurunun 20 yıldır işe gitmediği öğrenilmiş! Gerçi gitse ne yazar? Modern devletin memurlarına iyi bir örnek olmuş.
(*)”Gerçekten iman edenler çok azdır.”(kur’an) Bu azlığın insani ölçümü belirsizdir.
YORUMLAR