AK PARTİ VE BÜROKRASİ (III)
Özer ATAÇ

Özer ATAÇ

AK PARTİ VE BÜROKRASİ (III)

25 Ocak 2016 - 17:38

“insan zayıftır, kolayı seçer”,
Kolaycılık, insanın tabiatında baskındır. Kurulmuş sistemlerde yük, yukarıdan aşağıya doğru artar. Aşağıdakiler taşır, yukarıdakiler taşıtır; taşınan üretilenin olanaklarıdır. İlkellik, araçsızlıktır; doğrudan yük almaktır. Gelişen, zenginleşen kişi araçlanır; kasasındaki kuvvet araç satın alır. İşin aslı, araç keşfi ve imalatı zengin zihinlerin eseriyken; kullanımı sermaye ile olduğundan, üreten ürettiğinden koparak yabancılaşır. Daha ötesi, ürettiği kendisine karşı dahi kullanılabilinir.
Doğrudanlık, basitlik ilahidir; dolayımlık, kompleks ise şeytani. Dişil, erilden potansiyel olarak daha karmaşıktır. Üreten basitlikle uyumludur; üretmeyen yan yollarda açar, dolaşır. Araç üretmek, dolayımdır. Maddi olmayan dolayım zihinseldir, soyutlamadır. Zihinsel zenginlik, dolayım üretir. Bu işlerin ustası; saptırıcı, uzaklaştırıcı şeytandır. Bundan, “İlgilenen yanar! sonucu çıkmasın. Dediğimiz, “bu yol tekinsizdir”; bilinsin.
Seçkinler, zenginliklerini; üreticiler, yaşamlarını sürdürmek için çalışırlar. Üretim doğrudanlık olduğundan basitlikle işler. Tüketim, dolayım lığa açıktır; yanı sıra yetinmezliği besler; yetinmezlik çürüme, yozlaşmadır, bozumdur. Yetinmeyenler çözümsüzdürler. Çözümsüzlüğün felsefesi vardır.

Karakterde neon oldu: “Gen bencildir.” Yaptığımız seçimlerde kendini belli ederek hatırlatır. Ya vicdan?! O da işin içinde. Fakat acil ihtiyaçların sırasına koyulmuş olarak.
Yöneticiler ve yardımcıları, yürüttükleri sistemi kalıcılaştırmanın yollarını, yönetilenlerle uzlaşarak sağlamaları, en az masraflı ve risksiz olanıdır. Uzlaşma, tek tip değildir; bir çok yönü ve değeri vardır. Sosyal düzenler üzerinde konumlanan yönetici ve yardımcılar, uzlaşmanın bin bir yüzünü kullanmakta ustalaşmışlardır.
Halk ile uzlaşım; emeğe, üretmeye, paylaşmaya yaklaşmaktır. İşte vicdan, böyle " ters" süreçte, esaretten kurtulup, diğer insani güdülerle eşit ilişkiye girebilir. Temel ihtiyaçların görülüp, tali olanlar asıllaşınca; süslemeler, makyajlar, protokoller, reveranslar, dolayımlık gündeme girip "asıl" olunca; vicdan, paylaşma gibi duygular, diğer "alt" duygularda kalır.

Bastırılmayıp, saptırılmayıp açığa çıktığı zaman, halkın devlet yönetimindeki amacı, kendisinin olabildiğince dolaysız iktidarıdır. Kurulu düzenin taşıyıcıları olarak halk, toptan yönetici olamayacağından; yönetici olarak seçtiklerine, geldikleri yeri ve ödevlerini unutturmamanın çaresini asırlar boyu aramaktadır. Bu konuda henüz, tatmin edici düzeye erişilmemiştir; ancak ulaştığı görece en iyi yöntem, çoğulcu (nispi)demokrasiyi (*) diğer sistem tarzlarından fazla benimsemesidir.
Siyasalın gençlik dönemlerinde, devlet yönetiminin asli unsurları olarak kabul edilenler bellidir; askerler kurucu liderler; krallar, sultanlar; din adamları; lortlar, senyörler, ağalar; zengin tüccarlar. Her birinin tutunduğu alan, makam, işlevi birbiriyle bağlantılıdır. Devletin söküğü kaçınılmaz olduğundan siyasal ağı hep örülmelidir; bağlantının prensiplerini, kurucuların “seçkisinde” bulunan bürokratlar yani prensip yürütücüleri sağlar.
“üsttekiler”,
Günümüz dilinde bürokratlara verilen tanım üst yöneticidir. Bu terim, devlet aygıtından ziyade, kamudan bağımsız ticari şirketlerin patron adına veya patronun belirlediği alanlarda yönetim yapan idareciler için daha uygundur.
Yöneticilik ve yürütücülük; benzeşmekle beraber nesnesi olan şeyin niteliğinde ayrışırlar. Biri çerçevelenmiş küçük tümlük; diğeri çerçevelenmez bütünlük. Biri tam bağımsız içerirken; diğeri bilinen ve bilinmeyenlere bağımlılıkla yaşarlar; biri şirket diğeri kamu sistemidir.
Amaçlar bağlamında, yöneticiler ve yürütücüler başarıya mecburdurlar. Yine farlılık nitelikseldir; özel sektör ile kamu idaresinin başarı tanımı farklıdır. Özel sektör, üst yöneticilerinin görevi, şirketlerini ticari rekabette öne çıkarıp kazançlarını yükseltmek; kamu idaresinin prensip yürütücüleri ise kamu idarelerinin yasalara uygun olarak işleyişini performans artırarak sağlamaktır.
Kağıt üzerinde olumlu gözüken bu tariflerin temeli; toplumun, vatandaşın güvenli ve mutlu yaşamını sağlamaktır. Amaçlar araçsız gerçekleşemediğinden, dolayım zorunlu hale gelir; böylelikle dolayımın efendileri bürokrasiyle “tanışmış” oluyoruz.
Dolayımlığı aşma sorunu, ülkelerin efendisi olması gereken halkın ihtiyaçlarını devlet aygıtlarında görevlendirilmiş birimler öce, yerinde vatandaşın ayağına giderek görmek; çözülecek her bir sorunun genel sistemin işleyişinin testi olarak kılmak; bu anlayış ve yaklaşımı kendiliğinden otomatik olarak sürmesini sağlamaktır. Bu sağlandığında her şey tamamlanmış değildir; tamam olan aşamadır. Bunun ötesi, halkın planlanmış yaşamına; yaşam gereği plan dışı oluşacak olası sapma ve engelleri de öngörmektir. Bu öngörüş, kamu binalarında lambrili odalarda mutlak hesapla gerçekleşemez. Çünkü her zaman, “hesabın üstünde hesap yapan vardır”; yine her zaman, yaşamın kendisi, halkın yaşam tecrübesi, insanlığın hesap ve düzeneğinden üstündür.
Bu yüzden, bürokrasinin gerçek denetleyicisi halkın yaşamdan aldığı tat, ve yaşama verdiği anlamadır. Bu yüzdendir ki gelişmiş ülkelerin anayasalarında Halkın temel hak, huzur, mutluluk, güvencesini sağlama ödevine özel vurgu yapılmıştır. Bununla beraber halkın mutluluğunu, gelecek güvencesini, yaşam onurunu ve sevgisini sağlayamayan devletler her türlü işgale, yozlaşmaya, ahlaksızlığa, vurgunculuğa açıktır, düşerler.
Ahlaksızlık, vurgunculuk, talancılık, yetkiyi kötüye kullanma engelsiz hastalıktır; temel koruyucu güvenlik sistemi dahi bunları engelleyemez. Bu hastalıklara düşmüş yapılar hastalıkların geçici refahına, güvenine kapılarak deyim yerindeyse suikastla yüzleşirler. Bu hastalıkların temel özelliği gizlilik, saklılık ve sinsiliktir. Böyle yapılarda güvenlik etkisizliğini dahi göremez; çünkü görülen karşıtlık yoktur; “hastalık” saklıdır. Korunduğu sanılan her şey içinden çürür; yönetimden nemalananlar, tam çöküşe kadar gerçeği göremezler.


duydu kendisinin öngöremeceği değişimlere çözüm ve hizmet üretmenin hazırlığıdır.
Yaşam budur; sabit olan bilinenlere, sabit olmayan bilinmeyenlerin ekleneceği canlılık.

(*)Çoğulcu demokrasi (nispi demokrasi), çoğunluğun mutlak hakimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi anlayışıdır.
Demokrasinin gelişim sürecinde, çoğunluğun devlet yönetimindeki kararlarının mutlak olması, azınlık haklarını kısıtlayabileceği kaygısı çoğulcu demokrasiyi ortaya çıkarmıştır.'Azınlıkta veya muhalefette olanların korunması, düşüncelerin serbestçe hiçbir baskıyla karşılaşmadan söylenebilmesi çoğulcu demokrasi için şarttır. Çoğulcu teoride otoritenin dağıtılması devletin aceleyle ve düşünmeden hareket etmesini engeller, aynı zamanda önemli güç merkezlerinin uyuşmaması durumunda da herhangi bir adımın atılmasını önler. Özellikleri: a.Yürütme gücünün kuvvetli ve geniş partiler koalisyonu tarafından yapılması; b.Kuvvetler ayrılığı ilkesi; c.İktidarın bölüşülmesi; d.Çok partili sistem; e.Yarı-temsîli sistem; f.Yazılı anayasa ile hükümet yetkilerini kesin olarak sınırlama; f.İki meclisli parlamento modeli

YORUMLAR

  • 0 Yorum