“Barışı artık daha güçlü dile getirmeliyiz”

1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin Gündoğdu Meydanı’nda düzenlediği mitingde konuşan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Türkiye’nin yanlış dış politikalar nedeniyle bir kaosun içinde sürüklendiğini belirterek, “Kanayan Ortadoğu coğrafyasının içerisinde sürüklenirken barışı daha güçlü bir şekilde dile getirmemiz gerekiyor” dedi.

“Barışı artık daha güçlü dile getirmeliyiz”

1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin Gündoğdu Meydanı’nda düzenlediği mitingde konuşan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Türkiye’nin yanlış dış politikalar nedeniyle bir kaosun içinde sürüklendiğini belirterek, “Kanayan Ortadoğu coğrafyasının içerisinde sürüklenirken barışı daha güçlü bir şekilde dile getirmemiz gerekiyor” dedi.

“Barışı artık daha güçlü dile getirmeliyiz”
02 Eylül 2019 - 19:31

1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin Gündoğdu Meydanı’nda düzenlediği mitinge katılan yüzlerce barış sevdalısına seslenen CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, konuşmasına 1 Eylül’ün kısaca tarihinden bahsederek başladı. Beko, “54 milyon insanın öldüğü II. Dünya Savaşı’nın ardından Hitler ordularının Polonya’yı işgal ederek savaşı başlattığı gün olan 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak ilan edilmişti. Ancak ne yazık ki bu geçen sürede, biz dünya halkları, emekçiler olarak barış gününü kutlarken dünyayı yöneten güçler savaştan, kan dökmekten, barbarlıktan vazgeçmedi. Başta bölgemiz olmak üzere tüm dünyada silahlar konuştukça kadınlar, gençler, çocuklar ve yoksullar başta olmak üzere bütün insanlık ağır bedeller ödedi, ödemeye devam ediyor” dedi. 
Türkiye’nin bugün hala savaş coğrafyasının tam ortasında kaldığını belirten Beko, konuşmasını şöyle sürdürdü: 
“Bizler de savaş çığlıkları içerisinde acıların kanadığı bir coğrafyanın parçasıyız. Ne yazık ki Türkiye halkı AKP’nin maceracı, yayılmacı ve teslimiyetçi dış politikası ile bir kaosun içinde sürükleniyor. Kanayan Ortadoğu coğrafyasının içerisinde sürüklenirken barışı daha güçlü bir şekilde dile getirmemiz gerekiyor. Bunu yaparken yıllardır kanayan yaralarımızı da iyileştirmemiz şart. Bu coğrafyada Türkü, Kürdü, Arabı yan yana barış içinde kardeşçe yaşayabilir. Bizi birbirimize düşman etmek isteyenlerin karşısında birbirimizin haklarına saygı duyarak mücadele etmek zorundayız. Birimizin yarası kanasa hepimiz o acıyı hissetmeliyiz. Çünkü biliyoruz ki halkların birbiri ile sorunu yok. Sorun egemenlerin halkları birbirine vurdurarak, bundan menfaat sağlama çabasıdır.
Çünkü unutulmamalıdır ki; Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir. Savaş, cinayet demektir. Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerlenerek artması demektir. Savaş, ekmeğimiz küçülürken, zenginlerin kasalarının dolması demektir. Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir. Savaş, demokrasi ve özgürlüklerin bitirilmesi demektir. Savaş, insan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır. Savaş, çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir. Savaş, savaş kararı alanların çocuklarının değil, emekçi halkın çocuklarının gönderildiği bir cehennem demektir. İşte bu iktidarın halkımıza sunduğu savaş budur! Barışa ve kardeşliğe olan inancımla gelin hep birlikte bu duruma son verelim barışa el uzatalım! Böylece, bizlerin, sizlerin hep beraber yürüteceğimiz barış temelli mücadele ile kardeşi kardeşe düşman etmeye çalışanların hesapları boşa çıkacaktır.
Özlemimiz, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar olarak barış içinde yaşayacağımız, demokratikleşmeye yönelik çözümlerin benimsendiği bir Türkiye özlemidir! Bunu yaratmak da bizlerin elindedir. Bu yolda da, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yurtta barış dünyada barış anlayışı en büyük yol göstericimizdir.
15 Temmuz darbe girişimi bir araç, amaçsa bu ülkede eşitlik, özgürlük, demokrasi, barış, adalet, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi veren kurum ve kuruluşlar oldu. Peki, ne oldu? 150 bine yakın kamu çalışanı mahkeme kararı olmadan ihraç edildi. Bizim 3 bine yakın işçi kardeşimiz, karakolun önünden geçmeyen bu güzelim insanlar maalesef iş yerlerinden ihraç edildi. Bugün üniversitelerde olması gereken 70 bine yakın üniversite genci maalesef cezaevlerinde. Biz araştırdık, siz de araştırın. Ne istemiş bu gençlerimiz? Bu topraklarda eşitlik istemiş, barış istemiş, kardeşlik istemiş.
Bir başka şey, basın ve ifade özgürlüğü Anayasa'da teminat altında olmasına rağmen bugün gazeteciler maalesef cezaevinde. Bizim yaptığımız araştırmalara göre 10 bine yakın basın emekçisi bugün işsiz kalmış. Biraz geriye gidelim hep birlikte, üzülerek söylüyorum, mevcut siyasal iktidara karşı toplumsal muhalefetin içerisinde demokrasi mücadelesi verenlerle birlikte yayın yapan gazetelerimiz maalesef kapatıldı, radyolarımız kapatıldı, televizyonlarımız kapatıldı ve bugün, bir daha söylüyorum, 10 bine yakın basın emekçisi maalesef işsiz.
Göz renklerimiz ne olursa olsun, gözyaşlarımız hepimizin aynıdır. Unutmayalım ki mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir. Kahrolsun faşist diktatörlük. Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm. Yaşasın işçilerin birliği, yaşasın halkların kardeşliği. İnsana barış yakışır. 1 Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun.”
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum