‘Yuh olsun’ bunlara!

‘Yasak’ kuralına uyarak Ankara’daki saldırıdan söz etmedim.

Zaten anında herkes duydu, lanet yağdırdı.

Nedense her zaman ilk konuşulan ‘güvenlik zaafiyeti’ ve ‘istihbarat’ oluyor.

‘Yasak!’ sözcüğü bizde hep ters etki yapar.

Nedense hiçbirimiz sevmeyiz.

Ancak özellikle devlet kavramı ile ilgili olduğu zaman kesinlikle hassas davranmamız gerektiğine inananlardanım.

Ancak dikkatimi çeken nokta ‘yandaş’ dediklerimiz benim kadar titiz davranmıyorlar.

Bildiklerini okuyorlar.

Son haberlerden biri, hain saldırıda kullanılan aracın İzmir’den çalınmış olması.

Bir ara hainlerin ‘yavaş ve sessiz şehir’ İzmir’de toplandıklarını ve eylem planlarını buradan giderek uyguladıkları yönünde idi.

Nedeni basit, İzmir’de hiç kimse bir başkasıyla ilgilenmez.

Ama eski yıllarda böyle değildi…

 

*- Kunduracı Mustafa Amca

 

Bornova Küçük Park’ta ‘Kunduracı Mustafa Amca’ vardı.

Bırakın apartmana gireni, sokaktan geçen yabancıya bile seslenir, ‘Birini mi arıyorsun, sana yardımcı olayım!’ derdi.

Hem gelip geçene yardımcı olur, hem de niyetini öğrenirdi.

Mustafa Amca’ya bazı apartman sakinleri kızar, ‘Bizim misafirimizden sana ne?’ derlerdi

Ancak; bir değil birkaç kez hırsızlık olunca herkes kendisine hak verdiği gibi arar oldu.

Belki anımsarsınız, bu arada polis de, ‘Şüpheli yabancıları bize bildirin’ diyerek uyarı sistemini çalıştırmaya başladı.

Ama öyle ki, itfaiyeden tutun da Polis İmdat’ı, hatta 112 Acil bile lüzumsuz aranmaya başlandı.

İşin suyu çıktı…

 

*- Utanıyorum ama doğru!

 

Şimdi çok önemli bir noktaya geliyorum:

Hüseyin Çapkın İzmir il Emniyet Müdürü olduktan sanıyorum 10 ya da 15 gün sonra,  ‘Vatandaş Yaşar’ olarak ziyaretine gittim.

Ben çıkaramadım, o söyledi:

‘Ben Manisa’da görevli iken İzmir’den gazeteci iki kişiyi tanıyor ve takip ediyordum. Biri sensin!’ dedi.

Mutlu oldum, böyle tanınmaktan…

Şimdi o ziyaretin püf noktasına geliyorum:

Ne oldu anımsamıyorum, bir ara bir Trafik Polisi (Sanıyorum komiserdi),

Özel Kalem Müdürü ile makam odasına alındı. Elindeki dosyayı Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’a sundu.

Çapkın bir ara beni göstererek, ‘beni tanıyıp tanımadığını’ sordu.

‘Yabancı gelmiyor!’ gibisinden bir şeyler geveledi.

Hiç beklemediğim bir olay oldu…

Çapkın bir parladı ki nasıl anlatayım?

 

*- Yemiş, içmiş…

 

6 Yıldır İzmir’in göbeğinde, Konak Meydanı’nda görev yapan trafikçiye, söylediklerinden ben bile utandım, yüzüm kızardı, gözlerimi yere diktim, başımı kaldırmadım…

Konunun özeti şu:

Bu trafik polisi altı yılını İzmir’in merkezinde boşuna lay loy lomla geçirmiş.

Emniyet Müdürü’nün söylediği şu:

‘Sen bırak İzmir’in en önemli simalarından biri olan Yaşar Eyice’yi tanımayı, yoldan geçeni bile tanıyacaksın. Yolda yürüyenin tavrından, vatandaşın halinden kim olduğunu çıkaracaksın. Demek ki, yanından bir katil geçse, aranan bir firari geçse farkında olmayacaksın!’

 

*- Balık baştan kokar

 

Bu olayı…

Birkaç kişi ile tartıştım…

Bir kişi,  eski Turizm Bakanlığı Müsteşarlarından Güman Kızıltan, Hüseyin Çapkın’a hak verdi.

Bazıları da, ‘Memura böyle davranılır mı?’ dedi…

İşte davranılmazsa, bazısına haddini bildirmezsen, Ankara’daki katliam gibi olaylar meydana gelir…

‘Bana ne?’, ‘Ben görmedim’, ‘ben duymadım’ denilirse, İzmir Emniyet Müdürü gibi makam terk edilmezse durum böyle olur…

Balık baştan kokar…

Eğer ihmal varsa, hatta çalıntı aracın peşine düşünülmediyse bunu hesabı günahsız yere can veren insanlarımız adına mutlaka sorulmalıdır.

Daha ağır yazacağım ama…

Şimdilik bu kadar…

Benim söylediğim şu:

Hainler içimizde…

Görevini yapmayanları, devletten haksız yüksek maaş alanlar için de aynı şeyi düşünüyorum.

Hala aklım almıyor, çalıntı araba İzmir’den Ankara’ya kadar nasıl gidiyor?

Ters yola nasıl giriyor?

Tepkimi tek sözcükle belirteyim…

‘Yuh!’ be…

Yuhhh olsun hepinize…