Kuzey Kutup dairesinin buzla mühürlenmiş topraklarında, zaman neredeyse durur. Lapon halkı, bu durağanlığın içinde yaşamın kıpırtısını Ren geyiklerinde bulur. Binlerce yıldır süren bir ortaklık… Geyikler hayattır, yön bulmadır, geçimdir. Ama her canlı türünde olduğu gibi, bu sürünün de bir düzeni, bir yöneteni olmalı. Laponlar, bu ihtiyacı karşılamak için güçlü erkek Ren geyiklerini seçer, sonra onları hadım eder. Neden mi? Çünkü doğanın döngüsünde baskın olan, çoğu zaman yoldan sapar. Hadım edilen geyikler uysallaşır; saldırganlıklarından arınır, itaat eder. Ve en ilginci: Bu uysal liderlerin boynuna bir çıngırak takılır. O çıngırak, diğer geyiklerin yönünü belirleyen sestir artık.
İşte burada başlar soruların çağrısı.
Sonsuz bir beyazlığın ortasında, binlerce yıl önce geliştirilen bu yöntem, nasıl oldu da modern dünyanın vitrinlerinde yer buldu? Hadım edilmiş liderlik anlayışı, çıngıraklı rehberler, izleyerek yön bulan sürüler… Hayvanlara özgü görünen bir sistem, bir bakmışsınız, plaza katlarında, medya ekranlarında, parlamentolarda vücut bulmuş.
Bugün toplumların önüne çıkarılan “lider” figürlerini düşünün. Güçlü görünen ama aslında kesilmiş dişleriyle gülen yüzler. Sahip oldukları potansiyelin bir kısmını sistemin sınırlarında bırakmış, risk almayan, itaat eden, uygun görüleni dillendiren, tepeden gelen sesi yankılayan birer çıkıntısız figür. Tıpkı çıngıraklı Ren geyikleri gibi. Boyunlarına sistemin taktığı çıngırakla yürüyorlar; yön veriyorlar, ama nereye?
Sistemin istediği yere.
Çünkü çıngırağın sesi, gerçekte sahibinin sesidir. Sürünün duyduğu, aslında çıngıraklı erkeğin değil, onun arkasındaki gücün yankısıdır. Lider gibi görünür, ama yöneten değildir. O artık sadece bir işaret, bir sembol, bir ses kaynağıdır. Güç, onu hadım eden ellerdedir.
Modern kapitalizm, bu kadim yöntemi öyle ustaca uyguluyor ki, çoğu zaman fark etmiyoruz. Bireyin özgürlüğü, kişisel gelişim, liderlik eğitimleri adı altında; aslında herkes çıngırağını takmaya gönüllü hale getiriliyor. Ne büyük başarı! Kendi iradesiyle boynuna sistemin çıngırağını geçiren bir birey… Artık o da sürüyü güdebilir sanıyor. Oysa yalnızca sesi yankılayan bir araçtır.
Ve biz? Biz o sürünün neresindeyiz?
Belki çıngırağın sesine yönelenleriz. Belki çıngırak takmaya aday olanlar. Belki de hâlâ ormanda başıboş dolanan, hadım edilmemiş birkaç inatçı geyik… Onlar pek sevilmez sistemde. Saldırgan, asi, dengesiz sayılırlar. Ama belki de gerçek yön, onların yürüdüğü patikadadır.
Çıngıraklı erkeklik, sadece bir biyolojik değişim değil, bir zihinsel dönüşüm meselesidir. Uygun hale getirilmiş bireylerin toplumda “lider” diye sunulması, sorgulamanın, muhalefetin, özgünlüğün törpülenmesidir. Ve bu sessiz ama etkili dönüşüm, bugün her yerde karşımıza çıkar: Eğitim sisteminde, iş yaşamında, siyasette, sanatta…
Laponların yöntemine hayran kalmış gibi yapan sistem, o yöntemi alıp modernliğin cilasına buladı. Sonra da bize sundu: Bakın, lideriniz burada! Güçlü görünüyor, ses çıkarıyor, önünüzde yürüyor.
Ama unutmayın…
Ses onun değil. Güç onun değil.
Boynundaki çıngırak, sadece kimin adına yürüdüğünü söylüyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: