YURTAŞLIK ZAMANI MI?
Özer ATAÇ

Özer ATAÇ

YURTAŞLIK ZAMANI MI?

25 Ağustos 2016 - 14:14

Ülkemiz bölgesiyle çok ölümcül süreçten geçiyor.Maskeli balo gibi her topluluk kendi küçük aidiyetini ülke bütünlüğünden çıkarıp belirginleşme kanalına itiliyor. Bu itiliş milli devletlerin tasfiyesi sürecine ait planlamanın etkisi olarak biliniyor. Soner Yalçın’ı bilenler, araştırmacı habercilik, özel haber bulma yeteneğini takip ederler.  Kendisi gidişin önü alınmasının tek yolu yurtaşlık bilincinin (yeniden) diriltilmesi olduğunu belirtiyor.

Paylaşımlarım  bazılarınca yersiz, zamansız hatta ilgisiz görülebir.  Ben ise  asimetrik işgalin yok edeceği milletimizin ferdi olarak  mücadele, çözüm  yöntemlerine  aklımın erdiğince katkı sağlamaya çalışıyorum. Amacım insanlarımızın, milletimizin, bölgemizin gelişmesine karşı sürekli örülen  duvarlardan,  çıkış çabasına katılıp, katkı sunmak.

Dörtlü sistem; dört element, dört yön, dört çelişki

Şeylerdeki çelişme dört yöndedir: kendisiyle çevresi arasında; kendisinin biçimiyle  içindeki “biçimsizliği” arasında.Yani ulus devletler için yararlı olan “yurtaşlık birlikteliği”; kurulduğundan bu yana    neden saldırı altında; neden yurtaşlar başka arayışlara giriyor;  neden  bozulabiliyor?

Yurtaşlık neden kendini geliştiremiyor?

Yurtaşlığın evrimi yok mu?

Yoksa bu hengamede “sırası değil mi?”

Gerçekler, koşullanadığımız  “o sıraya“ tabi midir ki sırasını bekleyelim?

Sağlıklı yaşam, sürekli sağlamadan geçer

Yurtaş çatısı, görevini yetirince yerine getirmemesi; vaatlerini ötelemesi, vaatlerinden  dönmesi… milletimizin  büyük mücadele, adanmışlıkla kazandığı, tuttuğu birlikteliği tartışılır, yitirebilir hale gelmesinden kim sorumludur?  Devlet aygıtı mı, yönetici temsilciler mi, tapu sahibi millet mi, hepsi mi?

Ulus devletin gelişim karşısında yetersizliği,   yurtaşlığı  olumsuz  etkilemesi neden görül müyor?  Cumhuriyet sisteminin yanına demokrasiyi eklediğimiz halde hala sarsıntılar, saldırılar sürüyor.  Yurtaşlığın,  ömrünün sürdüğünü, süreceğini;  küresel kapitalin azgın bozma saldırılarından mı  öğreneceğiz? Bu işin  dönemsel ara sağlaması  bu zamana kadar yapıldı mı? Genel, yerel seçimler,Siyasi Partiler yasası, delege sistemi,memurluk, Meslek Odaları öylece değişmeden dururken gerçek sağlık taraması yapılabilir mi? Net yanıt, yapılamaz.

Ayrıca yurtaşlık organizasyonu sabit midir, değişikliğe, evrime uğramayacak mı?

Bu arsız saldırıların, yurtaşlığı yenilenme ötesi, evrimsel gelişme  fırsatını sağlayabileceğini düşünüyor muyuz?

Gelişmemiş, gelişmekte olan ülkeler için yurtaşlık organizasyonu; tüm küresel gelişme, zaaf, olasılıklar dünyasında;  saldırgan  küresel sermaye ve güdümündeki devletler için  tek, en güvenli  sığınak mıdır?

Yenilenme mi, değişim mi?

Sanırım biz yurtaşlar, saldırganlara  göre daha  statükocuyuz.  Ön alma, karşı- atak; dolayım çıkışları gibi düşünceler, alışkanlıklarımıza aykırıdır. Fakat gerçekliğin ne kadarını biliyoruz? Bildiklerimizin, duvarlarımız olduğunu yine gerçeklik uzmanı olan  bilim adamları  bize söylüyor.

Yurtaşlık  “sığınağından”  çıkan için yaşam şansı  yok mu? Çıkışların, yukarıda  değindiğim alternatif yapı kazanmanın dışında,  küresel kapitalismin zayıf yerlerine  sızma, sirayet, bozma  olasılıkları,  “bozgunculuk” luk mudur? Bunlar, “kurtuluş” sağlayamaz mı?

Küresel kapitalizm sürekli cephe saldırısı yapmıyor. Sızma, satın alma, sirayet ile etki, işbirlikçi üretiyor.  Ulus Devlet yurtaşlarının planlanmış  karşı- atakları neden gerçekleşmiyor?

Bence bizim taraf acı “organizasyonuyla”  kendiliğinden bunu uyguluyor. Farkında mıyız? Yine yurtaşlık çatısından bir yol açılmıyor!?  Gelişmiş ülkelere sirayetimiz sürüyor:  Göçmen, sığınma,kaçak işçi,  evlilik olguları; sermayenin  ulus devletelere yaptığı   saldırıları aşmış durumda. Sen üretmezsen, yaşam zaten üretiyor.

Ulus Devletler  sermaye tarafından yerlerinden söküldüğünde; yurtaşlıktan savrulanlar,  onların bağrında yerleşmiş olacaklar.  Burada kendimize yapamadığımızı, onlarla onlarda yapacağız. Diğer değişle,  onları  kendi değişimimize “alet” edeceğiz.Bunu kaçınılmaz  görüyorum. “Adalet; hak etme yasası” ,  kadim bilgilerde kayıtlı; arkeoloji,  hep sergiler.

Sosyal, matematik zeka birlikteliği

Gerçekler salt fen, mühendislik ile  kuşatılmaz. Fen, mühendislik ilimleri,  yakın nedensellikle, elimizin altına girmiş olgulara etki eder.Oysa bilimin amacı,  etki sahasını ve yan sağları insanlığın lehine kullanılır biçime dönüştürmektir.  Yakın ve orta uzaklıktaki gerçekliğin kuşatılıp, insanlık lehine dönüştürülmesi; insan beyninin   sağ ve sol loblarının kullanılması koşuluna bağlıdır.

Pro.Dr.Celal Şengör, “Fen, mühendisliğin sevk ve idaresi her zaman sosyal ilimlerden güvenli ve başarılıdır. Neden-sonuç ilişkisi (mutlak olarak) fen mühendislik ilimlerine bağlı değildir.” demiş. Devam ederek; “Türk siyasal yaşamında iktidarlar; fen, mühendis adamlarının başarı şansları kaçınılmazdır. Binali Yıldırım beyin başbakan atanması bu anlamda  isabet olmuştur.”

Dediği kısmen doğrudur; mühendislik beynimizin sağ lobununu işlevidir. Yanısıra,   Cumhurbaşkanımızın “beynimizin” diğer aşkın lobunu kullanarak, belirgin başarıları   temsil ettiğini unutmayalım. Beynimizin sağ lobu, deneyimlenen olgularla  ilişkilidir. Oysa olguların “fark edilmeyen”, deneyimlenmemiş,  orta uzaklıktaki yönlerinin öngörmek başarılarımızın  sürmesi için  çok önemlidir.  Buna vizyon diyoruz. Olguların yakın olasılık uzaklığındaki  neden-sonuç ilişkilerini kurmak,  beynin sol lobunun işidir.

Temas ettiğimiz nesnellik, olgular ile  bağımız;  çözülmez düğümlü olmamalıdır. Esneklik, olasılıkların sonsuzluğu beynimizin sağ ve sol loblarını birleştiren köprüdür. Yere basıp, ufuğu görebilmektir. Kısaca,  yurtaşlıkta ısrar;  azgın sermayenin bizi çıkışını kapattığı sığınakta tutup, imha  amacına yarayabilir.

Yurtaşlığı yeniden keşfi, aynı şeylerin zenginleştirilmesi anlamında kullanılmış olabilir. Fakat bölücülük olarak bildiğimiz etnik, mezhebi, ötekileştirme  gibi ayrışmalar,  beynimizin   obozite olmuş sol yanının sorgulanması gereken hastalığı olduğunu unutmadan o keşfi yapalım.

Özer Ataç

YORUMLAR

  • 0 Yorum