FARKLI OKUMALAR
Özer ATAÇ

Özer ATAÇ

FARKLI OKUMALAR

14 Ekim 2016 - 10:31

Gündelik koşuşturmalar bedenimizi,zihnimizi, hayallerimizi.. naylon torbaya sokulmuşçasına boğuyor. Emri vaki doğumumuzdan önce,  bize yaşayacaklarımız gösterilseydi; çoğumuz, yaşadığımız dünyaya doğumumuza, kararlıkla “ hayır!” derdik.  “Ama ucunda cennet var!” dense dahi,  iradi doğum katılımını artırmazdık.

Aslında, “sistem” bunu önceden bildiğinden, halimizi hiç hesaba katmıyor. ”Nefsinizi ıslah edin;  gemleyin, geliştirin..”diye nefsin öznesi olan  ruhumuzu muhatap alıyor. Bun  karşın sahte kimlikli bedenlerimizde hala “tırmalıyoruz”. Suretlerimizden demirlenmiş olarak okyanuslarda “geziniyoruz”.

Onca kesilmiş tırnaklarımız, saçlarımız; bedenimizden ölü olarak düşen hücrelerimiz bizden olsa da benlerimiz olmadığını biliyoruz. Onlar bedenimizden ayrıldıktan sonra, kodlarımızı taşıdıkları halde  irtibatımız kayboluyor. Oysa hepsinde düşünce, idrak aşamasına geçmemiş benliklerimiz var. Bu ben tekilliğinin, yokluğunu gösteriyor aslında. Belki bir bedende binlerce düşüncenin, binlerce ortaya çıkmamış ben hücrelerimizden yansınma olduğunu bilmiyoruz.

Benliğimizdeki  sahte tekilliğin soyutlamasına karşın; diğer insanları somut olarak görüp, temas ettiğimiz halde onları da tekilliğimizle dışlayarak ayrılıklarımızı perçinliyoruz. Sanırım, onların bizim, bizim onlar olduğumuz gerçeğini bulunduğumuz seviyede kavramamız olanaksız.

Biz, bütün insanlığın aktif rolcüleri olarak ne yapıyoruz? Dünyada hak, hukuk, eşitlik, adlı çeşitli vizyonlu sistemler kurmaya, engelci hem türlerimizi;  amaçlarımıza yol vermeyen doğayı zorla, kanırtarak  yola getirmeye çalışıyoruz. Doğal beslenme zincirimiz, bu  acı tarlasında, acı tohumlarıyla büyüyüp , acı kurgularımızı  oluşturuyor.

Arife söz özlü söylenir.

İnsan soyunun kurgusu sonsuz. Yaşanmış olaylar, öykülenip kayıtları “müteşabih” olunca; taraftarlarınca  efsanelere dönüştürülüyor. Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında hiç. Aşağıda alıntıladığım bir mönülük uçlardan okumayı,  ön yargısız-meraklılarla paylaşmak istiyorum.

Diğer yaradılış kozmolojsi (*)

Dünya bu günkü gibi hep üçüncü boyutsal değildi. Yaradılış büyük yoğunluk, farklılık devrelerinden geçti; bunu bir’liğe dönüş izledi.

Bir zamanlar gezegensel sistemimiz beşinci boyutsal biçim olarak yaratılmıştı. Bu altıncı, daha yüksek bilinci deneyimleyen varlıklar tarafından doldurulmuştu. Biz Yaradan’ın zihni içinde birleşmiş olarak, birlik anlayışımızı  derinleştirmek için giderek artan farklılık, ayrılık  düzeylerini keşfetmeyi  seçtik.

Her bir boyut farklı bir kutupluluk anlayışına sahiptir. Aynı şekilde her boyut kendi frekans  alanına sahiptir. İdrak ettiğimiz 3B (üç boyutlu sistem) bu boyutların içinde en darı, en yoğunudur. Üç boyutumuzun vizyonu olan  altıncı boyutun kutupluluğu zaman, uzay ile ilgilidir. Beşinci boyutun kutupluluğu, karanlık, ışık ; dördüncü boyutun kutupluluğu ying-yang ; üçüncü boyutun kutupluluğu iyi-kötü olarak düzenlendi.

Her şeyde , boyutlarda başlangıçta boşluk vardı. Boşluktan Tanrı’nın zihninden fikir ortaya çıktı. Fikir, nefesle  kelamlaştı. Kelam, kendini beşinci, altıncı boyutsal alemlerde kutsal geometri yapılarıyla ifade etti. En sonunda bu geometrik ana kalıplar dördüncü, üçüncü  boyutta form olarak ifade edildiler. Işık bedenlerimiz yaradılış boyunca tüm çok boyutlu benliklerimizle birleşen, onlara hakim olan beşince , altınca boyutsal taşıtlardır.

Baş melekler  Mikail, Lusifer ile birlikte beşinci boyutsal  dünya deneyimi oluşturmaya katıldı.O noktada altıncı boyutun altında hiçbir şey mevcut değildi. Böylece zaman, uzayın dokusunda karanlık, ışık bölünmesi oluştu. Tekvin’in ilk bölümünde ; derinliklere hakim olan karanlıktan, ışığın çıktığından söz eder.

Mikail ışık kutbunu tutarken, Lusifer karanlık kutbunu tuttu. Onlar beyük sevgi, bilgelik içeren varlıklardır. Lusifer’in inişiyle zaman dokusunda, içinde beşinci boyutsal evrenin oluşabileceği  büyük solucan deliği oluştu. O zamandan beri Lusifer, sonsuz sabırla bu kutbu demirlemekte , sahneyi yeni, muhteşem yaradılış , tekamül devresine  şevkatle hazırlamaktadır.

Birden fazla “düşüş” ya da “iniş” oldu. İkinci iniş dördüncü boyutsal evrenin yaratılmasıyla ilgiliydi.  Bir kez Dünya beşinci boyutsal alemde  mevcudiyet bulduktan sonra , form oluşturucular olan Elohim, doğa alemlerinin yöneticisi  Pan ile birlikte  daha fiziksel düzeyde  büyük yaşam çeşitliliğini  sürdürebilecek bir gezegenin temelini oluşturmaya başladı.  Tıpkı Lüsifer’in beşinci boyutsal oluşumunun başlıca sorumlusu olması gibi. Pan da dördüncü boyutsal yaradılışın başlıca sorumluluğunu taşır.  Yin ve Yang kutupluğunun  büyük yaşam çeşitliğinin uyum, denge içinde var olmasını sağlamıştır.

Üçüncü düşüş planlanmış bir iniş değildi. Binlerce yıl boyunca, dördüncü boyutsal dünya cennet halini, cennet bahçesi halini  koruyup sürdürdü.. Ancak, bu aleme güneş sisteminin ,evrenin diğer bölümlerinden gelen, kendi içlerinde bir ölçüde parçalanmışlık taşıyan başka varlıklar vardı. Bir zaman boyunca onlar, kendi varlıklarında tam birlik bilincini koruyamamışlardı. Böylece, bilinçleri ruh-beden arasında ikiye bölünmüştü.  Daha sonra bu durum kendini diğer varlıklardan ayrılık duygusu olarak  göstermiş, ruh frekanslarından daha çok uzaklaşmalarına neden olmuştu.

Bu gidiş en sonunda,  daha yoğun frekansları, yargı, dualite(ikilik) frekanslarını yaratmıştı.Varlıklar yargı, karşıtlık ifade etmeye başlatıp, düşük frekansın zincirleme reaksiyonunu meydana getirdiler. Koşulsuz sevgi, 4B (dördüncü boyut) ve daha üst boyut frekanslarıdır. Bir bilinç bölünmesi yaradan her hangi bir şey, o alemde varlığını sürdüremez. Böylece en sonunda başka düşüş oldu; titreşim frekansı bir kez daha düşerek  3B maddesi olarak bildiğimiz şeye dönüştü. Bu ayrılık, sınırlılık sonucu;  ıstırap,acının karakterize ettiği bir (bizim dünyamız) dünya oluştu. Buradaki kutupluluk iyi-kötü kutupluluğu olarak yerleşti.

Bu sınırlılık, ıstırap çekme tutumu giderek daha yaygınlaştı; en sonunda yoğunlaşıp ortak bilinçte bir düşünce formu haline geldi. Bu ortak düşünce formlarından, kötülük kutbunu tutması için şeytan ya da Deccal ( Anti –Mesih) olarak bilinen bir varlık yaratıldı. Bu varlık, sadece kötülük düşünce formlarının  yoğunlaşmasıdır. O daha yüksek ruh alemleriyle birleşmez; dünyanın daha düşük eterik, astral bedeninde tutundu.Dünyaya gelen  tüm ruhlar, (Tibetlilerin “bordo  halleri” dedikleri) bu tabakadan geçmek, böylece üçüncü  boyutsal yaradılışın  ortak karma’sına  bağlanmak zorundaydılar.

Ne yazık ki dünya dinlerinin bir çoğu bu 3B, kötülüğe karaşı iyilik kutupluluğunu sürdürmüştür. Gerçek kökenimiz unutulmuş, madde dünyasına inişimizin doğası , amacı gölgelenmiştir. Biz “inişimizin” gerçek anlayışını yitirdiğimizde, o bir “düşüş” haline geldiğinde, Şeytan, Pan, Lusifer de bir bütün olarak ele alındı.  Madde kötülükle özdeşleştirilirken, ruh iyilikle özdeşleştirildi.  Daha üstün bir Tanrı’ya kıyasla, insanlar daha aşağı hale (esfele safilin) geldiler.Daha yüksek olan bir cennete kıyasla Dünya  daha düşük hale geldi. Kadınlar erkeklere boyun eğmeye zorlanırken, doğa da insanlığa boyun eğmeye zorlandı.”

(…)

(*) Orijinal adı:Doorway to Eternity. Sonsuzluğa Açılan Kapı, Kiara Wingdrider (Akaşa).

YORUMLAR

  • 0 Yorum