Harikalar Diyarı  Ya Da  Kozmik Kitabın Mürekkebi


Her şeyin Bütün olduğunu kadim metinlerden biliyoruz. 

Şeyler arası bağıntının da çözemeyeceğimiz dolayım ilişkisinde olduğunu yakın zamanların bilim adamları söylemişler.

Akıllı, aptal; iyi, kötü; güzel, çirkin; 
zengin, fakir; aydın, cahil; ... 

bunların hepsi, sanılanın aksine, “elekten”geçenlerle beraber değer ifade ediyor. 

Çünkü birbirlerini var edip, tanımlıyor. 

Devamında yenilenip, ilerlemeleri, değişen koşullara uyumlarına bağlı. 

*
Çok açık olduğunu biliyorsunuz:

“dolu olan, almaz; yükselen , tırmanmaz; öğrenen, sormaz ...”

Yani “başarılılar”, eriştikleri nitelikten, 
yeni aşamaların niceliğine inemezler. 

Bu yüzden erklik, çürüme ufkuna ilerler.

*

Evrensel usül,

Doğanın temel ritüeli döngü ve dalgadır.
Bu işleyiş , her  yerde kesiksiz ve ortalıktadır.


Kaybedenler, aptallar, çirkinler, kötüler... 
bunlar da bu ritüelde zamanı geldiğinde öne çıkarak ilerler. 

Doğanın “bilgeliği”;
düşeni, geride kalanı, enerjisi düşük olanı, enerji yükleyerek ileriye taşır. 

Çünkü enerji, isabet ettiğini yükseltir; 
enerjisini kaybeden alçalır.

*

Güç ve kararlılık

Burada izninizle bilime kara sevdalı 
Tim James’ ten alıntı yapıyorum:

“Güç ve kararlılık daima çatışır 
ve bir elektronun tepkisel davranışlarını yönetir. 

Atom çekirdeğinin etrafındaki yörüngelerde sıralanmış elektronlar, ışığın taşıdığı enerjiyi yutarak, kazanarak çekirdeğe yakın yörüngeden, daha dışarıdaki yörüngelere yükselirler.

Enerji alanlar güç kazanır fakat kararsızlaşırlar. 

Çünkü güç enerjidir; enerji hareketi tetikler.

Diğer taraftan, enerji kaybeden elektronlar, ısı ve ışın bırakarak atom çekirdeğine en yakın yörüngeye düşerler. 

Bu elektronların enerjisi azaldığından hareket kabiliyeti düşer ve kararlı hale gelir.”(1)

*
Uyum/ intibak

Doğanın temel işleyiş biçiminin döngü ve dalga olduğunu kaydetmiştik.

Sosyal kalburun üstünde kalanlar 
ve altına düşenler; 
doğanın işleyişi ile değersizken değerliye; değerliyken değersize dönüşeceğini
çoğunlukla bilmezler. 

İstisnai olarak, vicdanları yüzeyde olanlar, bilmeden sosyal kalburlamanın altındakilerin yaşamalarına destek vererek
alt üst oluşta toptan yıkımları önler.

Dolu bardaklar kirlenecek; boş bardağın “cahilliği” yeni ile dolacak:

böylelikle yok, vara evrilir, cihazlanır;
varsıl, köleliğe iner. 

*

Ustalık yolu

Eski çin metinlerinde; değişen koşulların aralığında fark edilemeyen yollar olduğundan; 
bu aralıkların hükmedici 
ve her değişimin kendi yolcusunu, ustasını beklemesinden söz edilir. 

Sanırım gerçek anlamda uyum’un 
ne olduğundan bahsedilmektedir.

Daha somut olarak uyum, insan bedeninin tamamında değil, 
onu eksiksiz kuşatan ve besleyen damarlarımız 
ve kanımızda olması
veya 
duvar derzlerinin duvarın bütününü belirleyicisi olmasında aranmalıdır.

Bu yüzden uyum , enerjik, kazanmış,  akıllı, becerikli ...kararsızlarda az; 

kaybetmiş, cahil, beceriksiz kararlılarda daha çoktur.

*

Kim bu hamarat ?

Modern kimya, "başlangıçta hidrojen vardı," 
dediği kitabını büyütmeyi sürdürüyor.

Elementler sonsuz döngülerinde , değişimin koşullarına yeni bileşikler için var gücüyle çalışıyor. 

Bir alıntı daha yapıyorum:

“ Her atom benzersiz bir yörünge düzenine sahiptir; dolayısıyla her atom benzersiz bir ışık tayfını emer veya  yayar. 

Elekronlar yörüngeden yörüngeye zıplamaya başladığında, hangi yöne gittiklerine bağlı olarak, hangi tür ışığın emileceğini  veya yayılacağını, zıpladıkları mesafe belirler.

Bu noktada her kes, elektronların neden ışığı emdiğini veya yaydığını soruyor. 

Cevabı bilinmiyor;  şimdilik ‘doğanın böyle istemesi’ diyerek geçiştiriliyor.

Sanırım bu büyük patlamayla oluşan temel kanunlardan sadece biri.”(2)


Canlıların temel taşı genomlar da öyle yapıyor.

Onlar, canlı kalmak, ileride yaşamak için sayısız bileşik , ekleme, çıkarma, oranlama... 
döngüsünü sürdürüyor.

Peki, bu "telaşın" kaynağı ne? 

Ne, kim bu etkiyi, tayfunu körükleyip, kırbacı savuruyor evrene? 

Bakıldığında, incelendiğinde görülmeyen, 
fakat 
sirayeti sezilen olması muhtemel etkiye ruh deniyor.

*
Emareli yokluk:  ruh

Ruh; âlemde görülmeyen, etkisi eksik olmayan plancı, planlayıcı, sirayetçi bir
bilinmez.

Ruhun varlığa veya kümelerine "ziyareti", nerede yoğunlaşırsa evrensel trend orada görülüyor: 

orada titreşim artıyor, parkaklık, 
zekâ beliriyor; 

vizyon öne çıkıyor; 
yeni "imalatlar" oluşuyor.

“O olmadığında!? ” 
diye bir şey yok.

Ruh varlık âleminde daima
(az, çok) etkisini sürdürüyor. 

Etki, azalıp çekildiğinde ise varlık dönüşüme hazırlanır; dönüşüm 
için varlık üzerindeki etkisini varlığı oluşturan atomlara kadar azaltır; fakat bu göreceli azalmadır.

Atom çekirdeğindeki ruhsal etki, atom bombası potansiyellidir. 

*
Filmin içindeyiz 

İnsanlığa sosyal barış düzeni öneren ilâhi Kur’anın En’am ( Çiftlik Hayvanları) suresi 59 ncu âyetinde:

" verakatin/ yaprak ,
illâ/ dışında, 
yealemuha/ onun bilgisi, 
ve lâ/ ve yoktur;

habbetin/ bir dane,
fî/ içinde, 
zulümati/ karanlıkları,
l-erdı/ yerin, 
ve lâ/ yoktur;

ratbin/ yaş,
ve lâ/ yoktur, 
yabisin/ kuru;
illâ/ ancak, 
fî/ vardır:

kitâbin/ bir kitapta, 
mubinin/ apaçık.”

*

Yani, 

ağalardaki yaprakların 
düşüş bilgisi;

ışığın olmadığı yerlerde, karadeliklerde, 
toprağın bağrında;
tohumun, dönüşecek varlığın kozasının, atomik elementsel bileşiklerin oluşturacağı şeyleri, 
yeni elementleri;

tüm varlığa dair olmuş (kuru),
olmakta (yaş) olan 
tüm bilgiler

apaçık kitapta yazılmış. 

*

Sonuç olarak, “film” çekilmiş, vizyona girmiş; 
bizimle perdeye yansıdığında kaderin ortaya çıkışını fark ediyoruz.

Bu oluşum saklı ve gizli değil; 
gözlere sebil; ”mübin”/ apaçık, yaşamın tüm an’larında bizimle ortalıkta.

Demek ki bu modelde kitap; 

ciltleri göreceli olarak çoğaltılmış zaman;

mürekkebi, varlığın modeline, biçimine, yetkinliğine göre 
zihinsel (potansiyel) 
ve fiziksel işler.

Zaman, göreceli olduğundan daralır genişler; 

böylece kademeler, ciltler oluşur.

Zamanın en küçük biriminden başlayarak düşüncelerimiz, niyetlerimiz, eylemlerimizin titreşimler düzeyinde zamana tab edilir;

paradoksal olarak bunlar, 
bizden önce olmuş; fakat
an’larda oluşunu yaşıyor fark ediyoruz.

*

Zihnini boşaltanlara müjde!

Kağıda çizilen çizgiler, nasıl noktalardan oluşuyorsa 
varlığın işlevi de titreşimlerden oluşuyor. 

Yani her yer “ritimle” dolu.

Oluşlar, altındaki bu ritmler ilahi ezginin tınıları.

Demek ki kader filminin “müziği” de varmış.

Çekilmiş film, an perdesine yansıdığında ben ile idrak yapılır; 

benlik çölünde, ben kaygıya düşer 
ardından; 

olmuşları, olacakları, olasılıkları, arzuları, kırgınlıkları, kinleri ... biriktirip yaymaya başlar.

Artık an sahnesinde idrak yalnız değildir. Benlik zihin parazitlerini ortalığa saçar, adeta an’lar saldırıya uğrar. 

*
İç ses / vesvese

An’ların özgünlüğünün farkına varmak ilahi nimettir. 
Fakat bu nimet, benliğin "yardakçılarına" (iç ses) kurban edilir. 

Yaşam pınarının billur damlaları olan an'lar, vesvese ile bulanıklaşır.

*
Ayrılık makinesi


Arsız zihin, an sahnesinde, korsan yayın yapar. 

Bu günü , geçmişi, geleceği ... uyduruk kaygılarıyla boğar. Bu yanılsama çölüne giriştir.

Yanılsamalar, yanlış, tersten anlamalar bireylerden viral olup sosyalleşir. Böylelikle diller çoğalır; halâ çoğalmakta.

Bu marifetten kakafoni yolları imal edilir. 

Kimse, kimseyi anlayamaz; çünkü iç ses birikimleri yetkin ve zindedir. Diyaloglara(!) iç sesler hakim olur.

İnsanlar bir birilerini dinler görülür, anlamaz; anladığını sanır. Bu sanılar,
insanlar arasında tüm çatışmaları tetikler.

Çatışmaları durdurmak için yeni kavramlar, 
diller icad edilir, hala edilmektedir. Yine de iç sesler geometrik olarak artmaya devam eder.

Artık insanlık , idrak diyarının barış kıyılarından, zihinlerin kaygı okyonuslarına açılıp yönünü kaybetmiştir. 

*

Çözüm basit lakin çok zor:

nefes ile 
zihni temizleyerek
an’da kalıp;

akıl ile 
Bütün’e dahil olmalı.


(1) ,(2) : Elementsel ,Timaş