ABD Türkiye'de kaybetti


Türk dış politikası yaklaşık yetmişbeş yıldır ABD ve NATO eksenli olarak oluşmaktaydı.
Son onyedi yılın mimarı yine bu iki unsur olmasına rağmen yaşananlar ve gelinen süreç artık Türkiye'nin elden çıktığını gösteriyor.
İstiklal harbi sonrası ulusal devlet organizasyonu farklı etnik yapıları özellikle Müslüman olanları kendi içinde eritme gayreti ile tavır aldığından en büyük ikinci ABD projesi olan 1980 darbesine ve onun ortaya çıkardığı Özal'lı yıllarda ateşi körüklenen ayrılıkçı Kürt hareketi ve PKK terörüne rağmen ilk kuruluş refleksi devreye girdi ve bu gün özellikle ABD ve NATO projesi olan sağ kesimin bütün unsurları büyük oranda ABD'den nefret eder hale geldi.
Ve bu NATO'cu sistemi kuranlar kendi projelerini yönetemez hale geldi.
Ergenekon olarak tanımlanan anlayışının varlığı ve Balyoz adıyla servis edilen plan tamamen ABD düşmanlığı üzerine kurgulandığı için NATO projeleri içinde en güçlü olan Fettullahçıların sert müdahalesine maruz kaldı.
Hatta devrin başbakanı bu müdahalelerin avukatıyım demek zorunda kalsa bile süreç Avrasyacılık anlayışında olanların kazanması yönünde gelişti.
Trubetskoy ve Savitski tarafından geçtiğimiz yüzyılın başında tarif edilen Avrasyacılık, kökü Türkistana dayanan Türklerin etkin olduğu son Türk devletinin bütün beklentilerini karşılayan bir kavram olarak taraftarlarınca kabullenmekte sakınca görülmeyen bir fikir ve idealdir.
Artık bu gün hükümet edenler dış politikada tamamen Avrasyacı anlayışın söylem ve politikalarını uygulamak dışında bir şey yapamayacak hale geldi.
Aslında sonuçları itibarıyla da anlaşılıyor ki 15 Temmuz ABD ve NATO yanlılarının agresif hamlesiyken onu bekleyen Avrasyacılar duvarına toslayarak darmadağınık oldu.
Kalkışma sonucu en ufak NATO'cu kalıntısına dahi tahammül edilmeyerek tamamı özellikle ordudan ve diğer güvenlik birimleri ile mülki idareden uzaklaştırıldılar.
Siyaset uzantılarına gelince , onlar şimdilik dümen suyunda olduklarından ve yapılanların günahını yüklendiklerinden müdahaleden uzak bir hayat sürüyorlar.
Buna rağmen ara sıra yapılan çıkışlar unutulmadıklarını ve bir gün hesap sorulacağını hatırlatan eylem ve beyanlardan da uzak tutulmuyorlar.
Bana göre ABD ve NATO'nun en güçlü biri sağdan biri soldan iki lideri büyük bir şevkle hükümete destek vererek hükümetin elden çıkmasına müsaade etmeyecek şekilde siyaset yapmaktan ve tabanları ile çelişmekten kaçınmıyorlar.
Ama ne yapılırsa yapılsın ABD düşmanlığından milleti geri çevirecek oyunu kurmak yakın gelecekte mümkün olmayacaktır.
Bu çatışmanın öznesi ayrılıkçı Kürt hareketi ve güneyimizde kurulacak ikinci Kürdistan.
ABD, Irak petrolleri kullanımına karşı en büyük rakibi Çin'i bloke temek için Irak’a müdahale etse de Irak Kürdistan'ını kurması Türkiye'yi kaybetmesinin anahtarı oldu.
İsrail'in güvenliği üzerine kurulu ABD’nin Ortadoğu politikaları Türkiye hariç diğer bölge ülkelerinde karşılık bulsa da besleme siyaset halklar tarafından kabul görmüyor.
Türkiye'nin şimdi Suriye'de ikinci bir Kürdistan'a asla tahammülü olmayacağından Avrasyacı anlayışın ürettiği siyaset ile önce Rusya'ya yanaşıp sonrasında kıblesini Çin'e dönen bir ülkede NATO yetiştirmesi siyasetçilerin verdiği katkıyı görmek çok ilginç oldu.
Her ne olursa olsun Cumhurbaşkanı artık anti Amerikancı siyaseti uygulamakta çekince göstermemekle görünürde oldukça milli uygulamalara yönelerek Avrasya anlayışında olanların önünü açmakta kararlı görünüyor.